Amplifikatörler
Amplifikatörlerin çalışma prensiplerine kısa bir bakış;
Ampliler aslında girişlerine gelen ses sinyalini yükseltmez, girişlerine gelen ses sinyalinin daha yüksek bir kopyasını yaratırlar.
Lambalı - Yarı İletken (Solid State) Karşılaştırması
Amplilerin kalbinde yer alan ve yukarıda anlattığım sinyalin kopyasını oluşturma işlemini gerçekleştiren bileşen lambalar (İng. Tube, Vacuum Tube, Valve) veya yarı-iletken (İng. Semiconductor, Solid State) işlemcilerdir. Her ne kadar birebir aynı işi yapmasalar da, arabanın motoru gibi düşünülebilir.
Her ikisi de aynı mantıkla çalışırlar; girişine gelen elektrik sinyalinin seviyesine göre çıkışına dur / geç (0 / 1) sinyali gönderirler. Bu sinyal de çıkış bacağında etki ederek daha yüksek olan yeni elektrik sinyalini oluşturur.
Lambaların, yarı-iletkenlere göre eskiden daha revaçta olmasının sebebi yaklaşık bir hesapla yarı-iletken teknolojisinin, lamba teknolojisini bir 30 yıl geriden takip etmiş olmasıdır, yani kabaca 1960 – 1990 aralığında lamba teknolojisi çok daha ilerideydi. Ancak artık 1990’lardan itibaren, her iki teknoloji de araştırma – geliştirme açısından en üst seviyeye ulaşmıştır, günümüzde yaşanan gelişmeler, yeni ve farklı materyallerin kullanılması ve üretim tekniklerinin gelişmesiyle alakalıdır. Yarı iletken teknolojisinde bilgisayarlar ve benzeri cihazlar için gerçekleşen gelişmeler ve sürekli hızlanma ses sistemlerine bir katkı sağlamamaktadır çünkü ses sistemlerinde bir işlemci hızı tarzı ihtiyaç bulunmamaktadır.
Peki hangisini tercih etmeliyim?
İki teknoloji arasındaki temel fark, aynı zamanda ikisi arasında birer avantaj / dezavantaj ikilisi oluşturmaktadır. Lambalarda dur/geç ayrımı elektron seviyesinde gerçekleşirken, yarı-iletkenlerde bu işlem molekül seviyesinde gerçekleşmektedir. Her ne kadar bu farkın insan kulağının algılayabileceği bir seviyede olup olmadığı tartışma konusu olsa da bu durum teoride lambaların daha ince detaylara sahip olması demektir. Öte yandan elektronların aradaki geçiş kontrolünü düzenleyen perdeyi girişte bir uyaran sinyali olmadan da atlamasını engellemek ve girişteki sinyale göre atlaması gereken elektron sayısını mükemmel şekilde kontrol etmek mümkün değildir, elektronlar okul gezisindeki haylaz çocuklar gibidir, illaki aralarından birkaçı kaşla göz arasında kaçacak, yaramazlık yapacaktır. Bu nedenle lambaların hiçbir sinyal olmadan da gelen bir dip sesi vardır, doğal olarak bu sesin bir “gürültü” olarak müziğe de yansıdığı düşünülmektedir. Bir üstteki detay ve üstteki “gürültü” ikilisi de lambaların daha “sıcak”, “natürel”, “müzikal” çaldığı algısı yaratmaktadır.
Bir diğer önemli fark ise, fiziksel yapısından dolayı lambalar yüksek çıkış gücü sağlayamadığı için daha çok düşük çıkış gücüne sahip power amfilerde veya entegre amfi çıkışlarında kullanılırlar. Bu nedenle eskiden gelen bir “phono ve pre amfide lamba, power amfide solid state kullanılır” kalıbı vardır. Kanun niteliğinde olmamakla birlikte, çokça uygulanan, yerleşmiş, makul bir kullanım tercihidir.
Ampli sınıfları (Class A, Class B, Class AB, Class D..)
Ampli sınıfları konusunda bir tartışma olmayıp fikir birliği olsa da farklı amfi çeşitlerinin neden daha yüksek kalitede ses ürettiğini anlamak için konuya hâkim olmak önemlidir. Öte yandan ampli sınıfları arasındaki farkları detaylı teknik bilgiye girmeden anlatmak kolay değildir. Çok basit bir şekilde anlatırsak;
Class A ampliler en basit topoloji ve en lineer yapıdır. Ses sinyalinin tamamını (+ ve – kısımlarını, 0 çizgisinin üzerinde ve altında kalan kısımları) bir bütün olarak alıp tamamını yükseltirler. En az bileşen içeren, en basit yapı olarak en temiz ve yüksek kalitede kopyalamayı yaparlar. Dezavantajları ise çok fazla elektrik tüketmeleri ve çok ısınmalarıdır. (Gerçekten çok ısınırlar, bazen dokunmak bile zor olur)
Class B (push – pull) ampliler ise basit bir ifadeyle sinyalin her iki yarısıyla iki ayrı amfinin ilgilenmesi demektir. Her yarıyı ampliliyen kısım kendi sırası geldiğinde çalışırken, diğer kısmın sırası geldiğinde kapanmaktadır. Dolayısıyla çok daha verimlidirler (aynı voltaj ile çok daha fazla yükseltme), çok daha az enerji tüketir ve çok daha az ısınarak çalışırlar. Dezavantajları ise yapıyı ikiye bölmek için kullanılan ek bileşenlerin getireceği ek etkiler ile yapıdan dolayı müziğin daha düşük sesli olduğu kısımlarda daha düşük kalite ve kapalı / açık geçişlerinden kaynaklanan gürültü etkisi olarak sayılabilir.
Class AB ampliler ise her iki dünyanın iyi özelliklerini birleştirerek, basit bir ifadeyle ses seviyesinin düşük olduğu yerlerde Class A, daha yüksek olduğu yerlerde Class B modunda çalışmaktadır. Günümüzdeki birçok HiFi amfi bu topoloji ile üretilmektedir
Class D Ampliler ise, özellikle de pil üzerinden güç alan mobil cihazlar vb. taşınabilir cihazlar üzerinden geliştirilmiş, Class B topolojisi üzerine inşa edilmiş, bu sistemin daha az enerji ile daha yüksek verimle çalışmasını hedeflemiş bunu da basit ifadeyle kapalı / açık döngülerinin kapalı kısımlarını tamamen kapalı formatında yaparak sağlamıştır. Bugün her ne kadar cihazın kendisi pille beslenmiyor (elektrikle besleniyor) olsa da, giriş / en alt seviye sistemlerin çoğunda Class AB seviyesinde performanslarından dolayı Class D amfi yapısı tercih edilmektedir.
Bunlarla birlikte bu yapılar üzerinden farklı uygulamalar içeren Class G, Class DG, Class H gibi amfi sınıfları da kullanımdadır.
Kaç Watt yeterli?
Amplinin gücü power amfi için veya entegre amfinin power katı için geçerlidir. Power amfi ile hoparlörler sürekli bir etkileşim halinde çalışırlar. Müziğin içeriği bu noktada çok önemli bir hal almaktadır. Müziğin içeriğindeki ses yüksek mi (gürleyen gitarlar, crescendo yapan tüm bir senfoni orkestrası, çığlık atan bir vokal) yoksa alçak mı (sakin enstrümanlar, mırıldanan tek bir keman, fısıldayan bir vokal), ses spektrumunda hangi kısımlar daha baskın (baslar, midler, tizler) veya bütün bir müzik grubu veya bir senfoni orkestrası olması durumunda ses spektrumunun tamamı ve daha birçok değişken bu süreçte çok önemlidir. Amfinin güçlü olması ise ihtiyaç olması durumunda tüm bu farklı ve aşırı uçlarda gerçekleşebilecek işlemleri aynı anda yapabilecek kapasiteye sahip olmasıdır; her ne kadar çoğu zaman ihtiyaç olmasa da. Amfinin gücünün bir diğer temel önemi de hoparlörün boyutlarıdır. Hoparlörde, kendisine bir elektrik sinyali şeklinde ulaşan ses sinyali, hoparlör göbeklerinin hareket etmesi ile ses enerjisine (ses dalgasına) dönüştürülmektedir. İşte bu noktada hoparlörün kaç adet hangi boyda göbeğinin olduğuna bağlı olarak power amfinin hareket ettirmesi gereken hacim de artmaktadır. Bu hareket oluşması esnasında sadece göbeğin hareketi değil, o harekete karşı oluşan hava direnci vb. de çok önemli değişkenlerdir. Bütün bu mekanizmalar bir araya geldiğinde yüksek güçlü bir power amfi günün büyük çoğunluğunda maksimum gücüne değil yaklaşmak, belki onda birini bile kullanmasa da, ihtiyaç olması durumunda talebi karşılayabilecek olması önemlidir.
Basit bir parmak hesabı olarak eğer sesle doldurmanız gereken küçük bir odanız, dolayısıyla küçük hoparlörleriniz varsa güç ihtiyacınız da düşük olacaktır. Dinleme alanınız, beslemeniz gereken oda ve hoparlör hacminiz arttıkça da güç ihtiyacınız (güce ihtiyaç duyma ihtimaliniz) de artacaktır. Öte yandan müzik dinleme alışkanlıklarınıza bağlı olarak, oldukça büyük bir hoparlörü bile hiçbir zaman güç yetersizliği yaşamadan sürmeniz olasıdır.
Önemli not; genel acemi hatası bir power amfinin (veya bir amfinin power kısmının) güç değerinin, o amfinin ne kadar yüksek ses çıkartacağı anlamına geldiği düşüncesidir. Bu düşünce tamamen yanıştır. Bir amfinin ne kadar yüksek ses çıkartacağı o amfinin ses yükseltme seviyesinin (İng. gain, voltage gain) kaç desibel olduğu ile belirlenir. Yani 26 dB yükseltme oranı olan 150 Watt bir power amfi ile, 26 dB yükseltme oranı olan 450 Watt bir power amfi aynı sistemde aynı yükseklikte ses yaratacaktır.
Headroom
Son dönemlerde hakettiği ilgiyi görmeye başlayan bir diğer sayısal değer de amfilerdeki headroom değeridir. Şimdilik bir Türkçe karşılığı olmayan bu kelime başımızın üzeri ile tavan arasındaki mesafeyi anlatan bir İngilizce kelimedir. Daha yüksek güçlü amfiler, elektrik akımı formundaki ses sinyali ile maksimum ses seviyesi kapasitesi (tavan) arasında daha çok alan bırakabilmektedir. Bu da müziğin içerisindeki yüksek seviyedeki seslerin de tavana takılmadan özgürce ses sinyaline dönüşebilmesini sağlamaktadır.
Mono Amfiler
Özellikle üst seviye sistemlerde ve özellikle de power amfi olarak iki adet mono amfi (İng. Monoblock) kullanıldığını görebilirsiniz. Bu amfilerin her birisinin içerisinden sadece bir ses kanalı geçer. Pre amfinin sol çıkışı birisine, onun çıkışı da sol hoparlöre, sağ çıkışı diğerine, onun çıkışı da sağ hoparlöre bağlanır. Bu sayede iki önemli avantaj elde edilir; her birisinin kendisine ait trafosu vardır ve önemli bir avantajdır. İkinci avantaj ise her iki kanalın birbirinden kesinlikle ayrılmasıdır. Stereo sistemlerde her iki kanal aynı devreler üzerinde amfilendiğinde birbirleri üzerine etkileri çok az da olsa olacaktır. Bu özelliğin az olması istenir, ideali sıfır etkidir. Bu da cihazların kanal ayrımı (İng. Channel Separation) teknik verisi ile ifade edilir. Bu değer ne kadar yüksek ise iki kanal o kadar ayrı, birbirini o kadar az etkiliyor demektir.
Çokça rastlanan yapı ise Dual Mono yapıdır. Bununla aslında aynı kasa içerisinde yer alsalar da her iki kanalın birbirinden tamamen bağımsız çalıştığı ifade edilir. Güç trafoları ayrı ya da ortak olabilir, bu özellikleri arasında belirtilir. Bazı cihazların iki ayrı güç kablosu girişi vardır, bu durumda çift trafolu tam bağımsız Dual Mono yapıda çalışıyor olabilirler demektir.